Dalış Hastalıklar- Boğulma-Hipotermi-Hipertermi
BOĞULMA
Hava soluyan bir canlının solunum yollarının su ile dolması sonucu havasız kalarak ölümüdür. Buna benzer bir diğer durum da kişinin su içinde bilincini kaybedip, ciddi kurtarma girişimleri sonucu kısa bir süre için de olsa yaşama döndüğü boğulayazmadır(near drowning). Tuzlu su aspirasyon sendromu ise ikisinden de daha hafif seyreden ama sık görülen bir rahatsızlıktır. Boğulma aslında diğer sualtı hastalıklarından bağımsız olarak seyrektir ancak sualtında oluşabilecek bütün kazalar boğulma ile sonlanabilir; sonuçta ölüm olursa, kaza ne olursa olsun ölüm sebebi boğulma olur. Mekanizmasında iki farklı olay vardır. Biri kuru boğulma denilen, güçlü gırtlak refleksine bağlı akciğere hava ulaşamamasına bağlı boğulmadır. Diğeri ise, solunumun bozulmasıyla oluşan hipoksi, hiperkarboksi, ve bu ikisine bağlı asidozun belirleyici olduğu akciğere su giderek boğulmadır. Tuzlu suda solunumun bozulması osmotik basınç etkisiyle akciğer ödemi oluşması sonucu, tatlı suda ise tatlı suyun surfaktana zarar vermesi sonucu oluşur. Tedavide ise solunumu durmuş hastaya hava yolu temizlenip yapay solunum yapılmalı, dolaşımı durmuş hastaya kalp masajı başlanmalıdır. Eskiden yapılan ve aslında yanlış olan akciğerden su boşaltılmaya çalışmayla uğraşılmamalıdır. Bu, yapay solunum ve kalp masajını gereksiz şekilde geciktirir. Hastaya %100 oksijen solutulması son derece önemlidir. Bir akciğer ödemi varsa, bunu ağırlaştıabileceğinden Swan-Ganz kateteri ile ölçüm yapılmadan damar içine sıvı yüklenmemelidir. Boğulmayla ilgili değinilmeden geçilmeyecek bir ilginç nokta da hipotermidir. Hipotermi suda boğulmayı arttırdığı gibi metabolizmayı yavaşlatıp beyin ölümünü geciktirerek iyileşmeyi arttırır.
Tuzlu su aspirasyon sendromu
Dalgıçlarda sinüs ve orta kulak barotravmalarından sonra en sık görülen rahatsızlıktır. Dalıştan hemen sonra ya da bir iki saatlik sessiz dönemden sonra ortaya çıkan titreme, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ile karakterizedir. Bu sırada ateş, öksürük ve halsizlik de görülür. Bu sendrom aspire edilen suya değil suyun içindeki yabancı cisimlere bağlıdır.bunu yaşamış olanlar sıcak bir duşun rahatlatıcı olduğunu belirtirken %100 oksijen solumak da belirtileri azaltır.
HİPOTERMİ- HİPERTERMİ
Vücut sıcaklığının 37 º altına inmesidir. İnsan karada geniş bir sıcaklık aralığında yaşayabilirken, özgül ısısı havanın 1000 katı olan ve ısı iletkenliği havadan 25 kat fazla olan suda çok dar bir aralığa dayanabilir. Suda en fazla ısı kaybı baş, kasıklar ve kol altlarından olur. İlk belirti titremedir. İdrar atılımında artma, kalp hızı artışı ve el becerilerinde hafif bozulma da görülür. 34º de ‘film kopması’ denen durum oluşur. 33º de kalp atım anormallikleri oluşur ve titremenin yerini kasılma ve kramplar alır. 30º de bilinç kaybı, kan basıncı ve solunumda azalma ile göz bebeklerinde genişleme olurken, 25º de ölüm olur. Hipotermi ile karşılaşıldığında hastanın özellikle baş ve boyun bölgesinin ısı yalıtımı yapılmalı ve kuru elbise giydirilmelidir. Bunun yanında hastayı yatar konumda tutmak sıcak içecek vermek de faydalıdır. Nabız ve solunum sürekli kontrol edilmelidir. Burada sıcak içecekten kasıt, bilinenin aksine, çay kahve gibi kafeinli ve alkollü içecekler değildir. Dolaşımı bozma riski olduğundan bunlardan uzak durulmalıdır. Bir önemli nokta da aktif ısıtma yapılmaması ve hastanın hareket ettirilmemesidir.
Hipertermi ise çok nadir görülür. Dalış bölgesine gidiş sırasında yüksek sıcaklık ve güneş altında kalma sonucu oluşabilir. Belirtiler başağrısı, bulantı, aşırı terleme, güçsüzlük ile hızlı ve yüzeyel nabızdır. Dalgıç serin bir yere alınıp fazla elbiseleri çıkarılmalı ve sırtüstü yatırılıp ayakları kaldırılmalıdır. Bilinci açık hastalara sıvı verilebilip hasta ıslak bir bezle ovalanabilir. Böyle bir durumda ateş düşürücülerin etkisi olmadığı akılda bulundurulmalıdır.
SIĞ SU BAYILMASI
Serbest dalıcıların hiperventilasyon yaptıktan sonra dalmaları sırasında oluşan bilinç kayıplarıdır. Karbondioksit parsiyel basıncı soluk almayı ayarlayan en önemli mekanizmalardan biridir ; belli kritik bir değere ulaştığında soluk alınır. İstemli soluk tutmada sınırı belirleyen de budur. Dolayısıyla bu basıncın başlangıç değeri düşük olursa sınır değere ulaşmak daha uzun sürecektir yani daha uzun soluk tutulabilinecektir. Bu da dalış öncesi hiperventilasyon yaparak sağlanır. Ancak soluk almayı etkileyen bir başka olay da parsiyel oksijen basıncıdır ; kanda belli bir değerin, ki bu da 25-30 mmHgdır, altına düşerse bilinç kaybı oluşur. Burada dikkat edilecek olan hiperventilasyonla karbondioksit basıncı çok düşürülürse soluk almak için gerekli sınıra gelemeden parsiyel oksijen basıncının düşüp bayılmaya yol açacağıdır. Karada bu bir problem oluşturmaz çünkü parsiyel oksijen basıncı düşünce de kişi soluk alır. Dalış sırasında bu biraz daha farkılıdır çünkü derinliğe bağlı olarak gazların parsiyel basıncı da artmaktadır, böylece dipteyken parsiyel oksijen basıncı da fazla olacağından bir sorun olmaz. Ancak çıkışla beraber gazların basınçları da azalmaya başlar ve aniden yüzeye yakınken kritik seviyenin altına düşebilir. Mesela 10 metredeki bir dalıcının parsiyel oksijen basıncı 40 mmHg olsun. Dalıcı burada herhangi bir sorun yaşamaz ancak yukarı çıkmaya başlayınca bu basınç da azalır. Yüzeydeyken 20 mmHg olması beklenen basınç aslında yüzeye yakın bir yerlerde kritik seviye olan 25-30 mmHg altında kalır. Zaten dalıştan önce hiperventilasyon yapılıp parsiyel karbondioksit basıncı düşürülmüş ve soluk alma sınırına yaklaşmamıştır. Dalıcı sığ suda bilincini kaybeder. Bu durumu önlemenin en iyi yolu iyi bir dalıcı yani iyi eğitimli sınırlarını bilen ve kuralları ciddiye alan bir dalıcı olmaktır